Harname nedir, Şeyhi kimdir?

Harname nedir, Şeyhi kimdir? Türk Edebiyatındaki ilk fabl örneği olan Harname hakkında bilgi aşağıda. Türk Dili ve Edebiyatı 9. sınıf ders kitabında yer alan bir edebiyat konusu olan Harname ve Fabl nedir?

Ünlü bir göz hekimi olan divan şairi Şeyhî’ye, Çelebi Sultan Mehmet’in göz hastalığını tedavi ettiği için Tokuzlu köyü tımar olarak verilmiştir. Şeyhî, Tokuzlu köyüne giderken tımarın eski sahiplerinin saldırısına uğramış; başına gelenleri Harnâme’de sembolik biçimde anlatmıştır.



Dönemine göre yalın bir dille yazılan Harnâme, 126 beyitten oluşan bir mesnevidir. Sanatçı, bu eserde, insanlar arasında geçebilecek olayları teşhis ve intak sanatlarından yararlanarak hayvanlar aracılığıyla anlatmıştır. Anlatma, gösterme, iç konuşma, diyalog anlatım teknikleri ile betimleyici, mizahi, eleştirel anlatım tutumlarından yararlanmıştır.

Fabl; kahramanları çoklukla hayvanlardan seçilen, ders verme amacı güden, genellikle manzum
bir edebî türdür.

Fabllarda bir öğüt yer alır. Bu öğüt, genellikle bir atasözü ya da özdeyiş yoluyla verilir. Fabllarda
soyut kavramlar, somut olaylar yardımıyla anlatılır.

İnsanların başından geçen her türlü olay fablın konusunu, iyilik-kötülük gibi çatışmalar olay örgüsünü oluşturur. Kahramanlar genellikle hayvanlardır fakat insanlar da zaman zaman bu kahramanlar arasında yer almaktadır. Hayvanlar fablda kurnazlık, cesaret, kibir, kıskançlık, kahramanlık gibi insani özellikleri temsil edecek şekilde yer alır; bunun için fabllarda genellikle teşhis ve intak sanatlarından yararlanılır. Olaya dayanan diğer türlerde olduğu gibi fablda da öyküleyici anlatıma başvurulur. Fabl türünde de masalda olduğu gibi yer ve zaman belirsizdir. Ders verme amacı güdüldüğü için dili sadedir.

Zaman zaman kalıp sözlere yer verilir. Masalda olduğu gibi fablda da “dostluk, dayanışma, korku, öfke, kurnazlık” gibi evrensel tema ve kavramlar işlenir.

Türk edebiyatında fabl niteliği taşıyan örnekler, Hint, Arap ve İran edebiyatından esinlenilerek oluşturulmuştur. XIII. yüzyılda Mevlana’nın Mesnevi’sinde fabl özelliği taşıyan parçalara rastlanmaktadır. Gülşehri’nin XIV. yüzyılda Farsçadan çevirdiği Kuş Dili anlamına gelen Mantıku’t Tayr, fabl özelliği göstermektedir. XV. yüzyılda Şeyhî’nin yazdığı Harnâme, Türk edebiyatındaki ilk fabl örneğidir. Şinasi, 1859 yılında La Fontaine’in (La Fonten) fabllarını Türkçeye çevirmiştir.




XIII. yüzyılda yaşamış İranlı şair Sadi’nin Gülistan adlı eserinde fabl özelliği taşıyan parçalara rastlanmaktadır. XVII. yüzyılda Fransız yazar La Fontaine, Ezop ve Beydeba’dan esinlererek fabllar yazmıştır. Amerikalı yazar Richard Bach’ın (Riçırt Bah) Martı, İngiliz yazar George Orwell’in (Corç Orvel) Hayvan Çiftliği, Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin (Antuen dö Sant Ekzuperi) Küçük Prens gibi eserleri fabl türünden etkilenilerek yazılmıştır.

HARNAME OLAY ÖRGÜSÜ

  •  Yük taşımaktan cılız kalmış eşeğin otlayan semiz öküzleri görmesi.
  • Yanlarına gidip onlara neden böyle yularsız ve güçlü olduklarını sorması.
  •  Öküzlerin, kendilerinin buğday öğüttüklerini, bu işlemin insanlara gerekli olduğunu söyleme­si.
  • Eşeğin bu söze inanarak, buğday tarlasına dalıp buğdayları çiğnemesi.
  • Tarla sahibinin eşeğin kulaklarını ve kuyruğunu kesmesi.
  • Yolda pir eşekle karşılaşması ve pir eşeğin onu azarlaması.

Biçim Yönünden Harname

Biçimi: Nazım.

Nazım biçimi: Mesnevi.

Nazım birimi: Beyit.

Ölçüsü: Aruz.

Fâ i lâ tün/me fâ i lün/fe i lün

(Fe i lâ tün)              (fa’lün)

Bir eşek var/i di za if/ ü ni zar

Türü: Didaktik şiir.

Konusu: Eşeğin kişiliğinde, yeteneğinin üstüne çıkmak isteyen bir insanın içine düştüğü kötü durum ele alınıyor, bu tür kişilerin karşılaşabilecekleri güç durumlar anlatılıyor.

Ana düşünce: İnsan, kendi yeteneğini, değerini ve yerini bilmeli; elindekiyle yetinmeli, daha çoğunu istememelidir.

Kafiye şeması: aa/bb/cc/dd/ee/ff/gg/hh…

Kafiyeli olan, “zâr/nizâr” sözcüklerinde, üç ses benzeşmesinden olan zengin kafiye vardır. Su-da idi/ kısu-da idi” sözlerinde yer alan “-da” hal ekleriyle “idi” sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Ka­lan bölümlerde iki ses benzeşmesinden oluşan tam kafiye vardır.

MEKAN VE ZAMAN ÖZELLİKLERİ :



Harnamede belirli bir zaman ve mekan ifadesi yoktur.Mesevide ”bir gün” şeklinde bir zaman ve ”otlak buğday tarlası” şeklinde de mekan ifadeleri vardır. bu durumda mesnevideki zamanın ve mekanın belirsiz olduğunu göstermektedir.

Dil özellikleri:

a) Olay, “tahkiye” (hikâye etme-öyküleme) yo­luyla anlatılmış, XV. yüzyıl aydınlarının yabancı söz­cüklerle karışmış Türkçesine yer verilmiştir: Zâif ü nizâr, şikeste vü zâr, gam-ı palan, ferâsetlû, tac-ı devlet, azm-i râh.

b)Sözcüklerde “üben, icek, yın” bağ-fiil ekle­riyle emir kipinin üçüncü tekil kişisini gösteren ve “-sin” ekinin karşılığı olarak kullanılan “-gil, -gıl” eklerine yer verilmiştir.

c)“Gerlü, K’olmadı, K’ey” sözcükleri, ölçü zo­ruyla böyle yazılmışlardır. Asılları “gerilü, ki olmadı, ki ey” dir.

d)Kimi sözcükler, küçük ses değişimleriyle gü­nümüzde de kullanılmaktadır: Tü (tüy), bigi (gibi), bunlarunla (bunlarla), ulduz (yıldız), ana (or.a), komamıştı (koymamıştı), varayın (varayım), komak (koy­mak).

e)Günümüzde kullanılan “ve” bağlacı yerine “u,ü,vü” kullanılmıştır. Bu durum tüm divan edebiya­tı anlatımında yaygındır.

f)“Katı” (çok), “dün” (gece), “kısu” (sıkıntı), “ıss” (sahip) sözcükleri günümüzde anlam değiştirmiş, bu anlamlarda kullanılmaz olmuştur.

g)“Ana” (onu) sözcüğü “-i” hali yerine “-e” hal ekiyle kullanılmıştır.

h)“îdi, odunda, su” gibi söcükler, ölçü zoruyla
uzatılmıştır.

Söz Sanatları:

Eşek, insan gibi düşünüldüğünden teşhis (kişileş­tirme), konuşturulduğundan intak (konuşturma) sana­tı yapılmıştır, öküzlerin boynuzları biçim yönünden yaya, parlaklık yönünden ay’a benzetilmiştir. “Bunla­rın başlarına taç neden” dizesinde istiare (iğretileme) sanatı yapılarak boynuzlar taca benzetilmiştir.

Benzetilen öğe kullanılmadığından, sanat açık istiare­dir. “Odundur/ o dundur” sözcükleri, cinaslı olarak kullanılmıştır.

İçerik Yönünden:


Zayıf ve güçsüz bir eşek vardı. Yük altında çok harap olmuştu. Bazan odunda bazan suda idi. Gece ve gündüz kahır ile sıkıntıda idi. O kadar ağır yükler taşırdı ki, yara teninde tüy bırakmamıştı. Dudağı sark­mış, çenesi düşmüştü. Sırtına sinek konsa yorulurdu. Kargalar derneği kulağında, sinek gezer gözünün ya­ğında. Arkasından alınca palanı, sanki köpek artığıy­dı geriye kalanı. Bir gün sahibi onu korudu, yani ona yardım etti. Palanını aldı ve ota saldı. Otlayarak bi­raz öte yürüdü. Gördü otlukta yürüyen öküzleri. Ateş­li gözleri ve gerili göğüsleri. Bazısının boynuzu ay gi­bi, kiminin halka halka yay gibi. Ne yular derdi ne palan derdi. Ne yük altında hasta ve inleyen. Hayret eder ve düşünür, kendi durumunu zihninden geçirir. Ki: yaradılışta bunlarla eşitiz. Elde, ayakta, yüzde ve şekilde. Bunların başlarına taç neden? Bizde bu yoksulluk ve gereksinim neden? Bir eşek vardı çok anlayışlı, akıllı. Hem ulu yollu hem de uyanıktı. Bu miskin eşek, o ulu eşeğin katına, gitti, yüz sürdü, ey başkan: Sen eşekler içinde yücesin, akıllısın, büyüksün ve erdemlisin. Sen eşekler içinde bilgesin. Sıkıntım var, yardım etmelisin. Bugün otlukta gördüm öküzler, göğüslerini gererek yürürlerdi. Her birisi se­miz ve kuvvetli, içi ve dışı yağlı ve etli. Yok mudur gökte bizim yıldızımız, ki yeryüzünde boynuzumuz ol­madı? Olgun eşek şöyle yanıt verdi: Ey belâ bağına tutsak eşek! Onlar gündüz gece arpa ve buğday işler­ler, onu otlayıp onu dişlerler. Çünkü bunlar oldu o değerliye sebep. Bu değeri onlara Tanrı verdi hep. Başlarına devlet tacı kondu. İç ve dışlarına et ve yağ doldu. Bizim en büyük işimiz odun taşımaktır, İçimize ateş vuran o aşağı iştir. Zayıf eşek tuttu yüz dert ile ağlamaklı, gönül yaralı, kırık… Varayım ben de buğday işleyeyim, orada yaylayayım orada kışlayayım. Gezerek yeşermiş bir ekin gördü. Sanki o ekin ile kin tutardı. Aşk ile tepti, girdi işlemeye. Bazan ayakla bazan dişiyle. Ekin sahibi… Sopa elinde yola koyuldu. Tarlasını görünce ah etti. Gördü yer tamamen temiz­lenmiş, yeşil ekinlik kara toprak olmuş. Küfür etti, içi yüreği susmadı, eşeği dövmekle de hırsını alama­dı. Bıçağını çekti, ayrısını kodu, kesti kulağını ve kuy­ruğunu. Eşek kaçar canı acıyarak, yaş yerine kan dö­kerek. Ansızın bilge eşek çıkageldi. Durumunu sordu, beriki dert ile ah etti: Boş şey istedim, doğru yol­dan ayrıldım, boynuz umdum, kulaktan da oldum.

HARNÂME



Bir eşek var idi zaif ü nizâr
Yük elinden katı şikeste vü zâr

Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kusuda idi

Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamıştı yağır

Dudağı arkmış u düşmüş enek
Yorulur arkasına konsa sinek

Kargalar derneği kulağında
Sineğin seyri gözü yağında

Arkasından alınca palanı
Sanki it artuğıydı kalanı

Bir gün ıssı eder himâyet ana
Ya’ni kim gösterir inayet ana

Aldı palanını vü’saldı ota
Otlayurak biraz yürüdü öte

Gördü otlukta yürür öküzler
Odlu gözler ü ger(i)lü göğüsler

Boynuzu bazısının ay bigi
Kimin halka halka yay bigi

Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân

Acebe kahır u tefekkür eder
Kendi ahvalini tasavvur eder.

Ki biriz bunlarınla hilkatte
Elde ayakta şekl ü surette

Bunların başlarına taç neden
Bizde bu fakr ü ihtiyaç neden

Var idi eşek ferasetlü
Hem ulu yollu hem kiyâsetlû

Ol ulu katına bu miskin har
Vardı yüz sürdü dedi ey server

Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkil ü şeyh ü ehl ü fâzılsın

Sen eşeksin ne şek hakîm-i eceli
Müşkilim var keremden etgil hal

Bugün otlukta gördük öküzler
Gerüben yürür idi göğüsler

Her birisi semiz ü kuvvetli

Yok mudur gökte bizim ulduzumuz
K’olmadı yeryüzünde boynuzumuz

Böyle verdi cevap pîr eşek
K’ey belâ bendine esir eşek

Dün ü gün arpa buğda işlerler
Anı otlayup anı dişlerler

Çün bunlar oldu ol azize sebep
Verdi ol izzeti bulara Çalap

Tac-ı devlet konuldu başlarına
Et ü yağ doldu iç ü dışlarına

Bizim ulu işimiz odundur
Od uran içimize o dundur

Tuttu yüz derdile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek

Varayın ben de buğda işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın

Gezerek gördü bir göğermiş ekin
Sanki tutardı ol ekin ile kin

Aşk ile tepti girdi işlemeye
Gâh ayaklayu gâh dişlemeye

Ekin ıssı…

Ağaç elinde azm-ı râh etti
Tarlasını göricek âh etti

Daneden gördü yeri pak olmuş
Gök ekinliği kara hâk olmuş

Yüreği sovumadı sövmek ile
Olamadı eşeği dövmek ile

Bıçağın çekti kodu ayruğınu
Keski kulağını vü kuyruğunu

Kaçar eşşek acıyarak canı
Dökülerek yaşı yerine kanı

Uğrayu geldi pîr eşek nagâh
Sordı halini kıldı dert ile âh

Batıl isteyü haktan ayrıldım
Boynuz umdum kulaktan ayrıldım.

Sosyal Medyada Paylaş Facebook Twitter Google+
Açık Lise sınavlarına hazırlanmanın en kolay hali: AçıkTercih AÖL Test Çöz!

Mobil Uygulamamızı İNDİRİN! AÖL Yeni Müfredat Çıkmış Sınav Sorularını Çözün!


Etiketler: ,
Eklenme Tarihi: 24 Ocak 2018

Facebook Yorumları

Konu hakkında yorumunuzu yazın