Açık Lise Felsefe 3 – Ünite 2: MS 2-15. Yüzyıllarda Felsefe

Açık Lise Felsefe 3 – Ünite 2: MS 2-15. Yüzyıllarda Felsefe

Düşünce tarihinin en uzun dönemi olan MS 2-MS 15. yüzyıl felsefi dönemi, kendinden sonraki dönemleri birçok şekilde etkilemiştir. Bu etkinin merkezini inanç ve inanca destek olan akıl oluşturmuştur. O dönem felsefesinin ruhunu oluşturan bu durumun anlaşılması için başvurulacak kaynaklar arasında filozof ve düşünürlerin eserleri önceliklidir.

TYT-AYT Felsefe Grubu Mobil Uygulaması: Konu Testleri, Özet Konu Anlatımı, Deneme Sınavları ve fazlası

Bu dönem filozoflarının birçoğunun aynı zamanda din adamı olması bu kaynakların önemini daha da artırır. Din hakkında düşünen, düşündüğünü eyleme geçiren, onları yazıya aktaran bu filozofların ve bununla beraber diğer filozof ve düşünürlerin külliyatlarından yararlanmak o dönemin anlaşılması açısından faydalıdır. Düşüncelerinin günümüze ışık tuttuğunun farkında olmak da ayrıca önemlidir.

Bu dönem felsefesi, iki farklı din anlayışından oluşan iki farklı felsefedir. Hristiyan felsefesi ve İslam felsefesi olarak belirginleşen bu felsefelerin MÖ 6-MS 2. yüzyıl felsefelerinden etkilendiği görülür.

Açık Lise (125) Felsefe 3 Testleri

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Temmuz 2020)

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Temmuz 2019)

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Nisan 2019)

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Aralık 2018)

Bu dönemde din, felsefenin neredeyse tek konusudur. Bununla beraber İslam felsefesinin var olduğu coğrafyalarda yoğun bir şekilde matematik, astronomi ve tıp alanında faaliyetlerde bulunulması etkili bilimsel buluşlar yapılmasını sağlamış ve dinin yanında bilimin de felsefede konu edinilmesine sebep olmuştur. Nitekim bazı filozofların aynı zamanda bilim insanı olması da bundandır.

Her iki coğrafya da tarih boyunca etkileşim içindedir. Özellikle çeviri faaliyetlerinde görülen bu etkileşim, dönem dönem bilgi paylaşımını sağlamıştır. Ayrıca bu durum, MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesinden 15-17. yüzyıl felsefesine geçilmesinde etkili bir unsur olarak yerini almıştır.

Bu ünitenin ilk konusunda MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesini hazırlayan düşünce ortamını açıklayabilmek için bir önceki yüzyılın felsefesinin bu döneme olan etkisine değinilecektir.

Ünitenin ikinci konusunda öncelikle Hristiyan felsefesi ve İslam felsefesinin temel özellik ve problemleri üzerinde durulacaktır. Ardından “inanç-akıl ilişkisi” üzerinde iki coğrafyanın yaklaşımları ve aralarındaki farklar vurgulanacaktır.  Bu konunun sonunda çeviri faaliyetlerinin İslam ve Batı felsefesine etkilerine değinilecektir.

Ünitenin üçüncü konusunda örnek felsefi metinlerden hareketle filozofların görüşleri analiz edilecektir.

Ünitenin son konusunda MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesindeki örnek düşünce ve argümanları felsefi açıdan değerlendirebilmek için ilk olarak Anadolu bilgelerinden Mevlânâ, Yûnus Emre ve Hacı Bektâşi Velî’nin eserlerinden derlenen bir metinden hareketle tasavvuf düşüncesindeki insan anlayışlarının tartışılması, ardından “Anlamak için inanıyorum.” sözünden hareketle “inanç-akıl ilişkisini” ele alan özgün bir metin yazılması istenecektir.

MS 2-15. Yüzyıllarda Felsefe

MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesi, Hristiyanlığın yayılmasıyla başlayan ve 7. yüzyıldan itibaren İslamiyet’in de katılmasıyla dine dayalı bir şekilde 15. yüzyıla kadar devam eden süreçte yapılan felsefelerden oluşur. Bu dönemde Hristiyan felsefesi düşünürlerinin çoğu aynı zamanda din adamıdır. İslam felsefesi düşünürlerinde ise böylesi belirgin bir ayrımdan söz etmek hatalı olur. Çünkü İslam felsefesi, din adamlarının yanı sıra başka düşünürler tarafından da yapılmıştır.

Hristiyan Felsefesi Düşünürleri ve Filozofları (M.S. 150 – M.S. 1400)

Cellemens (Selemens) (150-215)
Tertullian (Turtalyın) (155-240)
Augustinus (Agistinus) (354-430)
Boethius (Boyetus) (480-524)
Erigena (Ercina) (810-877)
Anselmus (Anselmus) (1033-1109)
Aquinalı Thomas (Akinalı Tamıs) (1225-1274)
Ockhamlı William (Okhamlı Vilyım) (1285-1349)

İslam Felsefesi Düşünürleri ve Filozofları (M.S. 800 – M.S. 1500)

MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesinde inanç ve akıl ilişkisi, felsefenin din ile etkileşimi sonucunda oluşan bir anlayışı sergiler ve dönemin her düşünsel temasında kendini gösterir. Ortalama bin yıllık bir tarihsel dönemde felsefe ile din yoğun bir şekilde etkileşim göstermiştir. Bu çağda özellikle inancın pekiştirilmesi amacıyla felsefeye başvurulmuş ya da inanca zarar verdiği düşüncesiyle felsefe dışlanmıştır. Bu açıdan dönem boyunca felsefe teolojiye (ilahiyat) yaklaşmış, çoğunlukla onun bir parçası olarak görülmüş ve genel olarak inanç konularının akılsal kanıtlamalarında araç konumuna gelmiştir.

Bu dönem felsefesi, tek bir bütün oluşturmaktan çok kendi içinde dönemsel ve coğrafi farklılıklar taşımaktadır. Hristiyan felsefesi, 2. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar Patristik ve Skolastik dönem olarak sınıflandırılmıştır.İslam felsefesi ise 7. yüzyıldan itibaren görülmeye başlamış ve bütün dönem boyunca devam etmiştir.

Her iki felsefi yaklaşım da aynı zaman diliminde benzerlik ve farklılıklar barındırmıştır. Dine dayalı felsefe yapmaları benzerliklerini gösterirken İslam felsefesinin bilimsel faaliyetlerle birlikte gelişim ve ilerleme kaydetmesi aralarındaki temel farkı gösterir.

Hristiyan ve İslamiyet dini öğretilerinin felsefi birikimle kaynaşması, MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesinin kaynağını oluşturur. Örneğin insan ruhunun ahlaki gelişimini kendi sisteminin temel parçası yapan Platon, en yüksek iyiyi arama noktasında Hristiyan filozofların ilgisini çekmiş ve onu Hristiyanlığı savunmak ve yaymak için kullanmıştır. Özellikle Platon’un ruhun ölmemesi hatta tekrar dirilebilmesi fikri, Hristiyanlıktaki diriliş fikrini desteklediği için bu eğilimi sağlamıştır.

Epikürosçuluğun mutluluk için dünyevi hazlardan uzak durulması gerektiği düşüncesi, bu dönem felsefesinde dinsel bir hayatın temeli olarak düşünülmüştür. Diğer bir taraftan Platon felsefesinin etkileri ile oluşan ve Yeni-Platonculuk adı verilen Plotinos felsefesi, “Tanrı” ve “ruh” kavramları konusunda bu dönem felsefesini etkilemiştir. Yine aynı şekilde Aristoteles mantığı özellikle Tanrı’nın varlığına yönelik akılsal kanıtlamalara destek olmuştur. Stoa öğretisi; ahlak, istenç (irade) konularında bu dönem felsefesini etkileyen diğer bir felsefedir.

Ancak Hristiyan felsefesi ve İslam felsefesi, kendinden önceki felsefelerin devamı niteliğinde değildir. Her ne kadar onlardan etkilense de kendine has karakteristik özellikleri vardır.

Stoa Ahlakı

MÖ 300 civarlarında kurulan Stoa felsefe okulunun kurucusu Kıbrıslı Zenon’dur. Bu felsefe, Epiktetos ve Marcus-Aurelius gibi öne çıkan filozoflarla birlikte MS 3. yüzyıla kadar etkisini Roma’da sürdürmüştür. Ahlak alanına ait düşünceleri Hristiyan felsefesini etkilemiştir. Stoa felsefesine göre doğanın kendi yasaları içinde işleyişi vardır. İnsan da bu işleyişe tabidir. İnsan, kendi dışında gelişen olayları değiştirebilme gücüne sahip Değildir. Ama doğa karşısında özgür olmasa da insanın iyiyi seçme özgürlüğü vardır. Stoacılığa göre mutluluk, iyinin seçilmesiyle olur. Hayatta iyi olan şey ise erdem ve buna bağlı olarak şekillenen davranışlardır. Kötü olan ise içinde erdemsizliğin barındığı her türlü yaşayıştır. Stoa düşüncesi içinde insanlar arasında bir ayrım yoktur. Alt-üst, zengin-fakir vb. hiçbir statü, insanlar arasında eşitliği bozamaz. Bu ayrımın olmadığını gösteren en iyi örnek, bünyesinde Marcus Aurelius gibi imparator filozof (Marcus Aurelius, MS 161-180 Roma İmparatoru) ile Epiktetos gibi köle filozofları bulundurmasıdır. Stoacılığın özellikle bu düşüncesi Hristiyan dinini etkilemiştir.

MS 2. Yüzyıl-MS 15. Yüzyıl Felsefesinin Ayırıcı Nitelikleri

MS 2-MS 15. yüzyıl felsefesini anlayabilmek için öncelikle onun temel özellik ve problemlerine Hristiyan felsefesi ve İslam felsefesi açısından bakmak önemlidir. Bunların yanı sıra bu çağın en önemli özelliği olan inanç-akıl ilişkisine ve ayrıca bu dönemin çeviri faaliyetlerine de bakmak gerekmektedir.

Hristiyan Felsefesinin Temel Özellikleri ve Temel Sorunları

Hristiyan felsefesi, Hristiyanlık dininin ortaya çıkışıyla başlayan ve 15. yüzyıla kadar geçen sürede Batı felsefesi için kullanılan bir adlandırmadır. Hristiyanlık, yayılma sürecinde bazı felsefi görüşlerle
karşı karşıya gelmiştir. Hristiyan dinine karşı yapılan eleştirileri savunmak adına bu din içinden bazı filozoflar çıkmıştır. Bu filozofların felsefesi, apoloji (savunma) olarak bilinir. Bu savunma felsefesi, ilk zamanlarda bazı felsefi görüşlere karşı yapılsa da zamanla dini açıklama felsefesine dönüşmüştür.

Dinî inanç ile felsefi düşüncelerin kaynaşması yaşanmış ve felsefenin tüm alanlarında din etkili olmaya başlamıştır. Bu etkinin olumsuz yansımaları da olmuştur. Felsefeye karşı alınan bu tutumdan dolayı bu dönemde felsefenin yanında bilim de dışlanmıştır. (Bu dışlamanın şiddete ve yıkıma dönüşmesinin bilinen en dramatik örneklerinden birisi için bakın: Hypatia, İskenderiye okulunda ders veren kadın düşünürdür. Geometri, matematik, astronomi ve felsefe dersleri vermiştir. İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması esnasında yaşamını yitirmiştir.)



Felsefe ve bilim merkezleri bir bir kapatılmıştır. Örneğin 5. yüzyılda İskenderiye Kütüphanesi bilimsel ve felsefi çalışmaların Hristiyan düşüncesine zarar verdiği gerekçesiyle yakılmıştır. Benzer gerekçelerle 6. yüzyılda Yunan Akademisi de kapatılmıştır.

Bu dönemde temel olarak inancın bilgiyi mümkün kıldığı düşünülür. Amaç yeni bilgiler oluşturmak değil kutsal olanı anlamaya çalışmaktır. Uzun bir zamana denk gelen Hristiyan felsefesi, iki temel dönemle sınıflandırılır. Bunlar Patristik ve Skolastik dönemlerdir.

Patristik Dönem

Patristik Dönem, MS 2-MS 8. yüzyıl arasında kalan ilk dönem Hristiyan felsefesidir. Bu dönem Hristiyan filozofları aynı zamanda din adamlarıdır. Tertullian, Cellemens ve Augustinus, bunların önde
gelenleridir ve “Kilise Babaları” olarak da adlandırılırlar. İsmini bu adlandırmadan alan Patristik Dönem’de özellikle Augustinus’un izlediği akılla dini açıklama yolu, inancın temel öğretisi hâline gelmiştir.

Skolastik Dönem

Skolastik Dönem, 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar olan ikinci dönem Hristiyan felsefesidir. Skolastik ismi, Hristiyanlığın öğretilmesi için bu dönemdeki okullaşma hareketinden gelir.

Skolastik “okul yolu” veya “okullaşma” anlamlarına gelir. Anselmus, Aquinolu Thomas ve Ockhamlı William bu dönemin önde gelen filozoflarındandır.

Skolastik Dönem’de felsefenin eğitim alanına taşınması birçok öğrencinin dinî eğitim alarak Hristiyanlığı hızla yaymalarına neden olmuştur. Bologna ve Oxford üniversiteleri bu dönemde kurulan ve bu geleneğin öncüsü olan yerlerdir.

Hristiyan Felsefesinin Temel Özellikleri




  • Din merkezli düşünce görülmüştür.
  • Akılla dinin temellendirilmesi yapılmaya çalışılmıştır.
  • Akıl ve inanç tartışmaları ön plana çıkmıştır.
  • İnancın bilgiyi mümkün kıldığı düşüncesi egemendir.
  • Antik Yunan felsefesinden etkilenilmiştir.
  • Tanrı’nın varlığı kanıtlanmaya çalışılmıştır.
  • Kutsal metinlerin doğruluğu merkeze alınmıştır.
  • Oluşturulan fikirlerde dinsel otoriteye karşı gelinmemesi gerektiği söylenmiştir.

Hristiyan Felsefesinin Üzerinde Durduğu Bazı Temel Sorunlar

  • Tanrı’nın Varlığının Kanıtı Problemi
  • Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi
  • Kötülük Problemi
  • Tümeller Problemi

Tanrı’nın Varlığını Kanıtlama Sorunu

Hristiyan felsefesinde Tanrı’nın varlığına yönelik kanıt gösterilmesi üzerine şekillenen bu problemin temeli, MÖ 6-MS 2. yüzyıl felsefesindeki Tanrı kanıtlamalarına dayanır. Ontolojik ve kozmolojik açıdan yapılan bu kanıtlamalar aynı zamanda İslam felsefesinde de kullanılmıştır.


Ortaçağ İslam Felsefesinin Temel Özellikleri ve Problemleri için tıklayın!


Ontolojik kanıtlama;

Tanrı kavramından çıkar ve mantıksal olarak onun varlığını kanıtlamaya yöneliktir. Hristiyan felsefesinde Anselmus tarafından ileri sürülen bu kanıtlama yolu, daha yetkini düşünülemeyen ve tasarlanamayan anlamıyla Tanrı’nın insan zihninde bulunmasını, Tanrı’nın var olduğuna kanıt olduğunu belirtir. Buradan hareketle Tanrı’nın mutlak olarak var olduğu sonucuna ulaşır.

Kozmolojik kanıtlama;

her şeyin bir nedeni olduğu fikrine dayanarak evrende var olan bütün varlıkların kendinden önce gelen bir varlık nedeniyle var olduğunu söyler. Geriye doğru gidildiğinde mantıksal olarak bir ilk varlığın
olması gerektiğini ve o varlığın Tanrı olduğunu ileri sürer. Bu kanıtlama yolu, Aristoteles’in ilk neden görüşü etkisinde Aquinalı Thomas tarafından ileri sürülmüştür.

Kötülük Problemi

Kötülük problemi düşünüldüğünde genel olarak iyi ve kötünün veya günah ve sevabın açıklanması gerekir. Ana sorun “Eğer Tanrı varsa, mutlak güç sahibiyse ve insanın iyiliğini istiyorsa neden dünyadaki kötülükleri önlemiyor veya kaldırmıyor?” gibi sorular ekseninde şekillenir.

Kötülük problemi, Hristiyan felsefesinde pek çok problemle ilişkilidir. Kötülük, Tanrı’nın varlığına kanıt probleminde Tanrı’nın var olmadığına yönelik delil olarak sunulmuştur. Tanrı, kötülüğü kaldırmıyorsa ve kötülük de varsa o hâlde Tanrı yok çıkarımında bulunanlar olmuştur. Bu çıkarım; başta Tanrı’nın varlığını kabul edip sonunda Tanrı yoktur çıkarımına ulaşınca, güçsüz bulunarak eleştirilmiştir. Hristiyanlığa göre Tanrı; insanlara iyiliği emreden, kötülükten uzak durmalarını isteyen ve her şeyi yaratan tek varlıktır. Bu açıdan Hristiyan felsefesinde kötülük problemine çeşitli açıklamalar getirilmiştir. Bunlar arasında Augustinus’un ve Aquinalı Thomas’ın açıklamaları öne çıkmaktadır.

Kötülük Problemine Yönelik Görüşler: Augustinus

Augustinus, Tanrı’nın her zaman iyiyi emrettiğini ama insana irade vermek suretiyle iyiyi veya kötüyü seçme özgürlüğünü de tanıdığını belirtir. Kötülük, irade zayıflığından kaynaklanır. Hz. Adem’in bile yasaklanan bir şeye el uzatması sonucunda cennetten kovulduğuna işaret ederek Tanrı’nın insanı kukla olarak yaratmadığını belirtir. Bu açıdan kötülük problemi aynı zamanda kader ve özgür irade problemiyle yakından ilişkilidir. Kaderin Tanrı tarafından bilinip insan tarafından bilinmiyor olması özgür irade sorununu doğurur. Augustinus, insanın kaderini bilmiyor olmasını özgür iradenin gerçekleşmesi olarak düşünür.

Kötülük Problemine Yönelik Görüşler: Aquinalı Thomas

Aquinalı Thomas’a göre kötülük, iyinin eksikliği veya yoksunluğundan kaynaklanan irade zayıflığının sonucudur. O, görüşlerinde İbn Sînâ’dan etkilenmiş ve Augustinus öğretisiyle İbn Sînâ’nın görüşlerini sentezlemiştir. İbn Sînâ’ya göre Yaradan evreni mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Kötülük, kusurlu olan insanın erdemden uzak oluşundan kaynaklanır. Ayrıca iyinin anlaşılması için de kötü gereklidir.


Ortaçağ İslam Felsefesinin Temel Özellikleri ve Problemleri için tıklayın!


Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi

“İnsan sadece bedenden mi yoksa beden ve ruhtan mı oluşur?” sorusu Hristiyan felsefesine de yöneltilmiştir. Hristiyan felsefesinde ruh ve beden konusunda genel olarak düalist (ikici) bakış açısı kabul edilmiştir. Bu dönem felsefesi ve teolojisinde “değişen ve ölümlü beden” ile “değişmeyen ve ölümsüz ruh” anlayışı temel kabuldür. Ruh, bedenden bağımsız ve bedenden önce yaratılmıştır. Maddi bir yapı olmayan ruh; değişmez, sonsuz ve ölümsüzdür. Ruh, Tanrı’dan ayrılmıştır ve ona geri dönecektir. Beden ve ruh karşıtlığı aynı zamanda ruhun ölümsüzlüğünün kanıtıdır. Ruh ve bedenden oluşan insan, Augustinus’a göre bu dünyada sadece bedenini bırakır ve ruhuyla öte dünyaya gider. Ona göre ruh ölümsüzdür.

Tümeller Problemi

Terim anlamıyla tümel, belli bir sınıfın tüm bireylerini içine alan genel kavramları işaret etmek için kullanılır. Tümellerin ne olduğu ve nerede bulunduğu üzerine felsefede derin tartışmalar yapılmıştır. Tümeller tartışması genel olarak Platon ve Aristoteles’in varlık anlayışlarında ortaya çıkar. Platon’a göre tümeller yani idealar, tek tek nesnelerde değil ayrı bir var oluş niteliğindedir. Aristoteles’te ise özler olarak ele alınan tümeller, nesnelerin kendi kapsamındadır. Bu düşüncelerden yola çıkılarak yapılan tümeller tartışması, MS 2-MS 15. yüzyılda Tanrı’nın varlığıyla birlikte düşünülerek yeniden yorumlanmıştır. Tümeller tartışmasında üç görüş ortaya çıkmıştır.

Kavram Realizmi

Tümeller, ayrı bir varlık olarak Tanrı’nın zihnindedir. (Augustinus ve
Anselmus)

Kavramcılık (Konseptualizm)

Tümeller, tek tek varlıkların içinde yer alır. (Aquinalı Thomas)

Adcılık (Nominalizm)

Tümellerin kendi başına gerçeklikleri yoktur. Onlar soyutlama ve
genellemelerle elde edilmiş söz(cük)lerden ibarettir. (Ockhamlı William – Ockham’ın Usturası ya da Basitliğin Erdemi. “unsurlar gereğinden fazla çoğaltılmamalıdır ”. Siz de kafayı yormayı, farklı fikirleri, düşünmeyi, düşünme üzerine düşünmeyi seviyorsanız: ilginç bir yazı, tıklayın! )

Açık Lise (125) Felsefe 3 Testleri



Açık Lise Felsefe 3 Testi (Temmuz 2020)

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Temmuz 2019)

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Nisan 2019)

Açık Lise Felsefe 3 Testi (Aralık 2018)

Açık Lise (125) Felsefe 3 – Ünite 2 Konu Anlatımı:



MS 2-15. Yüzyıllarda Felsefe

Ortaçağ İslam Felsefesinin Temel Özellikleri ve Problemleri

M.S. 2-15. Yüzyıl Felsefesinde Akıl İnanç İlişkisi

İslam Felsefesinde İnanç ve Akıl İlişkisi

8-12 Yüzyıl Çeviri Faaliyetlerinin İslam ve Batı Felsefesine Etkisi

MS 2-15. Yüzyıllarda Felsefe Ünite Testi – Açık Lise Felsefe 3

Sosyal Medyada Paylaş Facebook Twitter Google+
Açık Lise sınavlarına hazırlanmanın en kolay hali: AçıkTercih AÖL Test Çöz!

Mobil Uygulamamızı İNDİRİN! AÖL Yeni Müfredat Çıkmış Sınav Sorularını Çözün!


Etiketler: , , ,
Eklenme Tarihi: 22 Kasım 2018

Facebook Yorumları

Konu hakkında yorumunuzu yazın